ÇİN,SİNCAN
UYGUR ÖZERK BÖLGESİ
Geldik
Kaşgar’a. Kaşgar şehrinin tarihi yerlerini gezdik ve tabi ki Kaşgarlı Mahmut'un
Türbesini ziyaret etmeden geçemezdik. Kaşgarlı Mahmut 11, yüzyılda yaşamış
ilk Türkçe Sözlük (divan-i Lugati-t Türk) ve Türkler hakkında ilk derleme
yapan önemli bir Türk dil bilgini. Kaşgar, bölgede önemli bir şehir,
biraz karışık ve dağınık gibi. İlk dikkatimi çeken şey yazılar oldu. Her yerde
aynı tabela üzerinde Çince karakter, Arapça harfler ve Latin
harfler ile yazılan yazılar. Hangisi hoşuna giderse, anlarsan onu oku. Saat
22,00 hava hala aydınlık güneş hava da, neler oluyor burada da dedik.Bütün Çin
coğrafyasında tek saat uygulaması varmış. Yani her yerde saat Pekin saatine göre . Karışıklık yok.Bazı yerlerde gece
yarısı hala güneş, bazı yerlerde gündüz ama akşam gibi. Olsun varsın dedik Yolda Yengisar’da ihtiyaç
molası. Her taraf bıçak satan dükkanlar. Bıçakçılık Uygur’ların baba
mesleği her çeşit var. Düz olanı kıvrık olanı, çatallısı, topuzlusu..çeşit çeşit.Çok
ihtiyacımız olduğundan!başladık pazarlığa. Kural söylenen fiyatın yarısını
ver.Çok heyecanlı, herkesin elinde bıçak pazarlıkta. İşte pazarlığın en
heyecanlı yerinde kötü haber geldi, bunları gümrükten valizlerin içinde bile
olsa çıkaramazsınız. Bütün heyecan bitti, ufak çakılar ile yetinmek
durumundayız.İhtiyaçlar tamam.Yola devam ediyoruz Yarkent’te geldik öğle yemeği
ve çevre ziyareti..
Yarkent,
Uygur müzik tarihinde çok önemli yeri olan
“ oniki mukam “ (müzik makamı) nın
derlendiği yer ve derleyen Amanişah’ın mezarı da burada.Orta Asya da çok bilinen
biri. Bu gün Cuma merkez cami önündeyiz,
yollar sokaklar, meydan dolu, herkes namaz kılıyor. Vay be her gün böyle
mi oluyor diye düşündüm..Meğerse,burada merkez camiler sadece Cuma Namazı için
ibadete açılıyor ve herkes de orada Cuma Namazını kılıyormuş. Güzel..Gelmiş
iken büyük usta Amanişah’ın mezarını ziyaret etmek istedik.Namazın bitmesini
bekleyeceğiz türbeye girmek için. Kalabalık dağılsın.Namaz bitti kalabalık dağılmıyor
etrafımızı çevirdiler bizi inceliyorlar.Manzara şu; onlarca ayakta duran adam ,
ağızları yarım açık boş ve uzun bakışlar.Bakışıyoruz ,resim çekiyoruz ..uzaylı
muamelesi yapıyorlar bize.Bunu yaşamak istedim, gruptan ayrıldım etraftan
dolaşıp onların arasına karıştım. Bende arkadaşlarımı Uygurlu hemşerilerim ile
beraber seyrediyorum. Valla hani boş boş bakmak keyifli geldi.Durum karıştı,
hem onlara bakıyorlar hem de bana, gülüşüyoruz ama kim neye gülüyor belli
değil.İşin tadını kaçırmadan helalleşip ayrıldık.
Uygurlular ile konuşmak keyifli, zor da olsa
anlaşılıyor.. Muhteşem Süleyman ve Kurtlar Vadisi dizilerini burada
bilmeyen yok.Çok önemli.. Konu açılıyor dizi hakkında konuşuluyor ama
bende tık yorum yok..televizyon dizileri seyretmeme kültürsüzlüğü ile karşı
karşıya kaldım. Doğrusu biraz utandım, Artık seyredeceğim!!
Artık
gezinin heyecanlı bölümü başlıyor. Taklamakan çölündeyiz. Çöl üzerinde uzun
yolculuktan sonra Hotan şehrine geldik. Hotan’da
sabah hava değişik, sis gibi de pusa benziyor ,açık gibi de kapalı sanki , değişik bir durum. Ay da fazla
parlak gibi gözüküyor ve de büyük gibi.. Öğrendik ki, havadaki pus değil
çöl tozu, diğeri de ay değil güneşmiş.Vay be çok şaşırdım valla, ilk defa böyle
bir şey görüyorum. Hotan, çölün ortasında bir vaha şehir. Havada devamlı çöl
tozu var. Rüzgarsız günde bile tozlar
havada asılı duruyor. Burada yaşayanlar günde bir kg. kadar toz yutarlarmış, rehberin
ifadesine göre. Hadi yarısı olsun, azmı! Her şey ortada, etler, ekmek, sebze ıslak,
kuru her şey açıkta satılıyor, çoğunlukla sokakta pişirilip yeniyor. Bu çöl kumu yemek ile
biter mi yahu. Afiyet olsun... Eski bir nehir yatağına gittik, herkes
nehir yatağında bir şeyler arıyor, yaklaştık sorduk, yeşim taşı arıyorlarmış.
İlgilenince hepsi ceplerinden parlak taşlar çıkarıp satmaya çalışıyor. Hayırlı
işler size. Define avcılığı gibi bir şey. Bir şeyler buluyor musunuz diye
sorduk, uzun uzun tıraşı bol avcı hikayeleri. Biraz alış verişe
bakalım diye talimat geldi hanımlardan,. Halı ve taş mağazasına geldik, rehber
hanut peşinde her türlü ilgi alaka tamam..
Geldik büyük bir mağazanın önüne, etrafımız gene bir sürü işsiz Uygurlu
hemşerim ile çevrildi. Manzara aynı, ağızlar yarım açık uzun ve boş bakışlar
ile bize bakıp inceliyorlar. Burada da uzaylı muamelesi yapıyorlar. Belli
yabancıya pek alışık değiller. Fırsat deyip bi sürü fotoğraf çekiyorum.
Hoşlarına gidiyor, hele çektiklerimizi
gösterince değmeyin keyiflerine
hepsi mutlu. Bir kaçı bize resimleri yolla diyor, ama nasıl olacak oda bilmiyor
bizde bilmiyoruz. Görünüyor ki işsizlik büyük, herkes boşta.
İş var gel çalış desen , çalışırlar mı bilmem..!
Çölün
içinden yola devam, neredeyse beş yüz metre ötesi gözükmüyor çöl tozundan.
Maskesiz gezmemek lazım galiba.. Burada çöl tozu yaşamın bir parçası. Yani köşe
bucak her taraf ,arabaların içi dışı toz.
Sonunda Mingfeng şehrine geldik. Çölde bir otel .
Bu
gün hafif çılgın bir gün olacak. Sabah 05.00 yoldayız, çölde güneşin doğuşunu
seyredeceğiz. Gerçekten çok güzel, değişik etki veriyor. Bakıyorum, kimisi
heyecanlı, kimisi dilek tutuyor ya
tutarsa diye, kimisi duyguları ile yüzleşiyor.. herkes durumu değerlendiriyor ..
Kahvaltı müthiş çay dahil her şey var ,mekan Taklamakan çölü. Yetmedi,öğlen
yemeği de çölde piknik usulü.Vay be uçsuz bucaksız derinlik sonsuzluk böyle bir
şey demek ki..Kum tepelerine tırmanıyoruz,yuvarlanıyoruz, şarkılar, danslar.
Velhasıl çocuklar gibi şendik..Taklamakan çölünü baştan başa geçiyoruz,
toplam 600 km. gideceğiz sonsuzluk duygusu ile. Lastik patlasa ,arıza olsa bize
bizden başka fayda olmaz.Taklamakan çölü yaklaşık 330.000 km2.neredeyse Türkiye’nin
yarısı gibi.. Adamlar çölün tam ortasından yol yapmışlar ve yol boyunca damlalıklı
sulama boruları döşemişler. Yol kenarlarında yetiştirilen çöl bitkileri, rüzgar ile gelen kumları
tutsun yol kapanmasın diye. Şu Çinliler çılgın adamlar vesselâm ... Akşam Korla
şehrine geldik. Bölgenin ikinci büyük
şehri.Buradan ayrılmadan
önce,
İpek Yolu üzerinde önemli yerlerden biri ve şehrin ana girişi olan Demirkapı’ya
geldik. Zamanında kervanlar, tüccarlar, gezginler ,din adamları hepsinin şehre giriş yaptığı dar boğaz.En önemlisi
Marco Polo da ilk defa Çin’e buradan giriş yapmış.Yüz yıllardan beri her şey
aynı değişiklik yok. Hatta Marco Polo’nun ayak izleri bile.
Bu
gün gezinin en önemli günlerinden biri bence, Uygur Türklerinin geçmişten beri
yaşadığı Turfan şehrine geldik.Yaşı 35-40 ın üzerinde olanlar hatırlar.
Çocukluğumuzda manavlar, satıcılar bağırırlardı, " abla turfandan bunlar,
turfandaaan ", zamanından önce çıkan meyve sebze için. Ne olduğunu tam
anlamazdık ama iyi bir şey diye düşünürdük. İşte o turfan , buradaki Turfan mış.
Yazın hava sıcaklığının +55 dereceye,toprak üstü sıcaklığın +85 dereceye kadar çıktığı, kışın da -15 dereceye kadar
düştüğü bir yer.
Tanrı
Dağlarından eriyen kar ve buz suları, yüzeye yakın yeraltı su havzalarında
toplanıyor. Yerleşim bölgesi bu yeraltı su havzalarından kot farkı olarak
80-100 metre aşağıda. ( Deniz seviyesinden de 154 metre ) 2000 - 3000 yıl
önce burada yaşayan kavimler, bu yer altı havzalarındaki suyu keşfetmişler ve kanallar
ile toplama göletlerine taşıyarak tarım yapma projesi geliştirmişler. Yerin
üzerinden kuyu gibi delikler açarak belli bir derinliğe indikten sonra, su
havzası ve suyun taşınacağı istikametine doğru kanallar açmışlar. Bu
kanal daha ileride açılan belli derinlikteki başka bir kuyu ile her iki
istikamete doğru açılan kanallar ile tekrar birleştirilmiş ve bunlar tekrarlanarak
açılan kanallar birbirine bağlanmış. Bu şekilde
kanallar birleştirilerek devam etmiş. Ancak önemli konu, kanalın nerede
ve hangi derinlikten başlayacağı ve sonra açılan kuyunun hangi derinlikte
olması gerektiği. Açılan kuyu derinlikleri ile bağlanan kanalların eğimi uygun
ve devam ediyor olmalı ki su kendi doğal eğimiyle (cazibesiyle) aksın. Bu
şekilde suyu toplama göletlerine taşımayı başarmışlar. Yani, yerin 80-100 metre
altındaki suyu, yer altında açılan kanallar ile buradan da 70-80 metre daha
düşük kod da olan yerleşim bölgesine yani yerin üzerine sıfır koduna
çıkarmışlar. Bu ince ayar kilometrelerce devam etmiş. Yazması okuması kolay, o
dönem de ciddi bir mühendislik harikası. O dönem Milattan önceki dönem!!
Kilometrelerce kanal kazacaksın yerin altından, hem de kendi yaptığın ilkel
aletler ile , topraklarını dışarıya taşıyacaksın ve eğim de 80-100 metrede sıfır
kodunu yakalayacaksın.. Vay be, bu nasıl iştir o dönemde.Anlatması bile kolay
değil.. Günümüzden yaklaşık 1500 yıl önce buraya yerleşen Uygur Türkleri
de bunları kullanmış, yenilerini de açmış, günümüze kadar da devam
ettirmişler. Helal sana Uygurlu hemşerim. Bu kanallara Karez deniliyor.Bu gün
halen binlercesi kullanılan bu karezlerin toplam uzunluğu 5000 km.. İşte bu
sular ile yaptıkları tarım da büyük başarı elde etmişler. Çöl kumları ile
beslenen verimli toprak, uygun klima, bol oksijen ve sulama ile bu bölgede
mahsulün diğer bir çok bölgeye göre çok daha erken olgunlaşmasını ve bereketli olmasını sağlıyor. Burada her şey
yetişebilir. İşte bu mahsuller o dönemlerden beri dünyanın her tarafına
gidiyor, hem de ilk çıkan ürün olarak.
Düşünüyorum
da, bize eğitim süreçlerinde bir gün çölde kalırsan nasıl tahretlenirsin (
kıçını nasıl silersin su olmadan ), nasıl kumda teyemmüm (susuz abdest alma)
edilir öğretilirdi. Bunları öğreneceğinize veya yanı sıra Türk Soyu Uygur
Türkleri neler yapmış bu muhteşem mühendislik olayı anlatılsa yanlış mı
olurmuş. Bre adam, yaşadığım coğrafyada çöl mü var!!
Turfan'dan
Urumçi şehrine gidiyoruz , yolda
eskilerden Emin Cami'yi ziyaretten sonra, bir yer altı müzesine geldik.
Salonlardan birinde, bir tarafta son derece itina ile yerleştirilmiş döneme ait
kahramanların, komutanların heykelleri var. Diğer tarafta ise bu ülkeye iyi
niyetle gelmiş fakat buradaki tarihi eserleri yurt dışına kaçıran hırsızların heykelleri.
Evet, açıklamada aynen ne için geldikleri ve neyi çaldıklarını anlatan levhalar
var ve hırsız olarak belirtiliyor,
bütün açık kimlikleri ile birlikte. Harika, ne güzel valla, böyle teşhir
etmeli bu tip deyyusları herkese.
Geldik
Urumçi'ye, şehir turu akşam güzel bir lokalde arkadaşlarımızın evlilik
yıldönümünü kutladık.Urumçi, Sincan Uygur Özerk Bölgesi'nin baş kenti. Diğer
yerlere göre daha modern gibi yüksek
binalar yollar iyi de trafik boktan. Burası Orta Asya'nın eğitim, kültür,
ticaret merkezi.Bu coğrafyada yollar burada kesişiyor. Bölgenin yönetim merkezi.
İpek
Yolu güzergahımızın son noktası Dunhuang şehrine geldik. Burası da önemli
merkezlerinden ve ipek yolu ana kavşaklarından biri. İpek yolu sadece ticaret
yolu değil aynı zamanda kültür ve sanat yolu. Budizm de bu yolla buraya gelmiş
ve Asya'ya yayılma da önemli noktalardan bir yer olmuş. Magoa Mağaraları da 4. asırda bu amaç için
yapılmaya başlanmış ve yıllarca devam etmiş. Dağın bir yüzeyinde, tamamen
oyularak yapılan bine yakın odalar ve bunların içinde de buradaki toprak oyularak
yapılmış Budizm mabetleri ve Buda heykelleri var., Unesco Dünya Mirası olmak
için, tespit edilmiş olan altı kriterden birinin olması yeterlidir. Dünyada
altı kriterin altısını da sağlayan sadece
Venedik
şehri ve Dunhuang Magoa Mağaraları var. Bu açıdan çok önemli bir yer. Her bir
oda ayrı bir sanat eseri gibi ve müthiş bir koruma var.
Dunhuang
şehri Gobi Çölü’nün tam ortasına
kurulmuş bir vaha şehir. Bizde de çöl alışkanlığı başladı ya ! bu sefer
de çölde güneşi batıralım dedik, ver elini Gobi çölü. Vermedi elini, yok
öyle bedava, giriş paralı. Çinli abiler bu işi iyi tutturmuş. Son kalan çerez
ve içkilerimiz ile çölde güneşe karşı... Gerçekten güzel ve yaşanası olay.
Teşekkürler Tanrım sana..
Artık
demir alma zamanı geldi bu limandan, dönüş başlıyor. Sincan Özerk
Uygur Türk Bölgesinden ayrılıyoruz ,
Pekin üzerinden evimize gidiyor
Sincan
Özerk Uygur Bölgesi; Kendi bayrağı altında Doğu Türkistan devleti olarak 1950
yılına kadar varlığını sürdürmüş.Bu tarihten itibaren
Çin'in burayı işgali ile Sincan Uygur Özerk Türk Bölgesi olarak adlandırılan bölgede nüfusun % 48 si
Uygur Türkleri, % 30 Çinli (Han Çinlileri),
kalan kısmı Özbek, Kırgız, Moğol ve diğer etnik gruplar. Çin'de toplam 56
etnik grup mevcut.Bunlardan 47 farklı etnik gruptan insanlar burada yaşıyor.
Ortak ve resmi lisan Çince . Bir sürü de farklı lisanlar var. Herkes farklı
konuşuyor..Gözüken o ki, Uygurlar çoğunlukta olsalar da ekonomik ve siyasi
hakimiyet Çinliler de.1999 yılında ki Urumçi deki yaşanan olayları
sorduk,yaklaşık çoğu Uygurolan
yüzlerce kişi ölmüş, bir
çok kişi de hapis. Sebep; Uygurlulara göre Çinliler Müslümanlara karşı ve
onları sevmiyorlar. Çinliler ise bir grup Uygur bağımsızlık için harekete
geçti, Çin hükümeti de buna karşı burayı asker ile kontrol altına
aldı diyor. Şu anda sessizlik ancak sanki ateş halen kor gibi. Öncelikle petrol
ve tarım en önemli sektör. Çinliler büyük yatırım yapıyorlar,
yollar, binalar , tesisler..Uygur özerk bölgesi ama.söz Çinlilerin.
İpek
Yolu gezisinde, Özbekistan/Taşken’ten başlayarak Türkiye'ye kadar uzanan
esas İpek yolu üzerinde Dunhuang’a kadar yaklaşık 9000 km yol
yaptık. Kolay olmayan, ancak değişik ve farklı bir seyahat. Çok sıcak günlerden
, soğuk günlere geldik, çölleri, farklı kültürleri yaşadık farklı tarihi
dönemleri gördük. Marco Polo'nun ayak izlerini takip ettik. Birçok Unesco
Dünya Mirası gördük. Evlerde konuk olduk, güzel insanlar ile Türkçe konuştuk.
Türk soyları * ile tanıştık. Dop dolu günler, çok güzel ve keyifliydi.
*TÜRK SOYU;
Türkçe konuşan ülkelerin kurduğu kültür teşkilatıdır.2
si gözlemci12 si cumhuriyet olmak üzere toplam 14 daimi üyesi vardır.Bagımsız
cumhuriyet ile yönetilen ülkeler: Türkiye,Azerbaycan,Kırgızistan,Özbekistan,Kazakistan,Türkmenistan’dır.
Tataristan,Başkurtdistan, Altay Cumhuriyeti,Saka Cumhuriyeti (Yakutistan), Hakasya Cumhuriyeti (Hakas) ve Tuva Cumhuriyeti ise Rusya sınırları içerisinde bulunan özerk
Türk cumhuriyetleridir. Moldova Cumhuriyetinde yaşayan Gagavuz Türkleri ile
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinde yaşayan Türkler ise gözlemci üye
statüsündedir. Uygur Türkleri, merkezi yönetim
olan Çin hükümetinin onayı olmadığı için gözlemci statüsü
kazanamamıştır,
Sevgilerimle
Hayrettin
Kağnıcı
Mayıs
2014
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder