12 Temmuz 2014 Cumartesi

ÇİN UYGUR ÖZERK TÜRK BÖLGESİ





ÇİN,SİNCAN  UYGUR ÖZERK BÖLGESİ


Geldik Kaşgar’a. Kaşgar şehrinin tarihi yerlerini gezdik ve tabi ki Kaşgarlı Mahmut'un Türbesini ziyaret etmeden geçemezdik. Kaşgarlı Mahmut 11, yüzyılda yaşamış  ilk Türkçe Sözlük (divan-i Lugati-t Türk) ve Türkler hakkında ilk derleme  yapan önemli bir Türk dil bilgini. Kaşgar, bölgede önemli bir şehir, biraz karışık ve dağınık gibi. İlk dikkatimi çeken şey yazılar oldu. Her yerde  aynı tabela üzerinde  Çince karakter, Arapça harfler ve Latin harfler ile yazılan yazılar. Hangisi hoşuna giderse, anlarsan onu oku. Saat 22,00 hava hala aydınlık güneş hava da, neler oluyor burada da dedik.Bütün Çin coğrafyasında tek saat uygulaması varmış. Yani her yerde saat Pekin saatine  göre . Karışıklık yok.Bazı yerlerde gece yarısı hala güneş, bazı yerlerde gündüz ama akşam gibi.  Olsun  varsın dedik Yolda Yengisar’da ihtiyaç molası.  Her taraf bıçak satan  dükkanlar. Bıçakçılık Uygur’ların baba mesleği her çeşit var. Düz olanı kıvrık olanı, çatallısı, topuzlusu..çeşit çeşit.Çok ihtiyacımız olduğundan!başladık pazarlığa. Kural söylenen fiyatın yarısını ver.Çok heyecanlı, herkesin elinde bıçak pazarlıkta. İşte pazarlığın en heyecanlı yerinde kötü haber geldi, bunları gümrükten valizlerin içinde bile olsa çıkaramazsınız. Bütün heyecan bitti, ufak çakılar ile yetinmek durumundayız.İhtiyaçlar tamam.Yola devam ediyoruz Yarkent’te geldik öğle yemeği ve çevre ziyareti..
Yarkent, Uygur müzik tarihinde çok önemli yeri olan   “ oniki mukam “ (müzik makamı)  nın derlendiği yer ve derleyen Amanişah’ın mezarı da burada.Orta Asya da çok bilinen biri. Bu gün Cuma  merkez cami önündeyiz, yollar sokaklar, meydan  dolu, herkes namaz kılıyor. Vay be her gün böyle mi oluyor diye düşündüm..Meğerse,burada merkez camiler sadece Cuma Namazı için ibadete açılıyor ve herkes de orada Cuma Namazını kılıyormuş. Güzel..Gelmiş iken büyük usta Amanişah’ın mezarını ziyaret etmek istedik.Namazın bitmesini bekleyeceğiz türbeye girmek için. Kalabalık dağılsın.Namaz bitti kalabalık dağılmıyor etrafımızı çevirdiler bizi inceliyorlar.Manzara şu; onlarca ayakta duran adam , ağızları yarım açık boş ve uzun bakışlar.Bakışıyoruz ,resim çekiyoruz ..uzaylı muamelesi yapıyorlar bize.Bunu yaşamak istedim, gruptan ayrıldım etraftan dolaşıp onların arasına karıştım. Bende arkadaşlarımı Uygurlu hemşerilerim ile beraber seyrediyorum. Valla hani boş boş bakmak keyifli geldi.Durum karıştı, hem onlara bakıyorlar hem de bana, gülüşüyoruz ama kim neye gülüyor belli değil.İşin tadını kaçırmadan helalleşip ayrıldık.
 Uygurlular ile konuşmak keyifli, zor da olsa anlaşılıyor.. Muhteşem Süleyman ve Kurtlar Vadisi dizilerini burada  bilmeyen yok.Çok önemli.. Konu açılıyor dizi hakkında konuşuluyor ama bende tık yorum yok..televizyon dizileri seyretmeme kültürsüzlüğü ile karşı karşıya kaldım. Doğrusu biraz utandım, Artık seyredeceğim!!
Artık gezinin heyecanlı bölümü başlıyor. Taklamakan çölündeyiz. Çöl üzerinde uzun yolculuktan  sonra Hotan şehrine  geldik. Hotan’da sabah hava değişik, sis gibi de pusa benziyor ,açık gibi de  kapalı sanki , değişik bir durum. Ay da fazla  parlak gibi gözüküyor ve de büyük gibi.. Öğrendik ki, havadaki pus değil çöl tozu, diğeri de ay değil güneşmiş.Vay be çok şaşırdım valla, ilk defa böyle bir şey görüyorum. Hotan, çölün ortasında bir vaha şehir. Havada devamlı çöl tozu var. Rüzgarsız günde  bile tozlar havada asılı duruyor. Burada yaşayanlar günde bir kg. kadar toz yutarlarmış, rehberin ifadesine göre. Hadi yarısı olsun, azmı! Her şey ortada, etler, ekmek, sebze ıslak, kuru her şey açıkta satılıyor, çoğunlukla sokakta  pişirilip yeniyor. Bu çöl  kumu yemek ile biter mi yahu. Afiyet olsun... Eski bir nehir yatağına gittik, herkes  nehir yatağında bir şeyler arıyor, yaklaştık sorduk, yeşim taşı arıyorlarmış. İlgilenince hepsi ceplerinden parlak taşlar çıkarıp satmaya çalışıyor. Hayırlı işler size. Define avcılığı gibi bir şey. Bir şeyler buluyor musunuz diye sorduk, uzun  uzun  tıraşı bol avcı hikayeleri. Biraz alış verişe bakalım diye talimat geldi hanımlardan,. Halı ve taş mağazasına geldik, rehber hanut peşinde  her türlü ilgi alaka tamam.. Geldik büyük bir mağazanın önüne, etrafımız gene bir sürü işsiz Uygurlu hemşerim ile çevrildi. Manzara aynı, ağızlar yarım açık uzun ve boş bakışlar ile bize bakıp inceliyorlar. Burada da uzaylı muamelesi yapıyorlar. Belli yabancıya pek alışık değiller. Fırsat deyip bi sürü fotoğraf çekiyorum. Hoşlarına gidiyor, hele çektiklerimizi  gösterince  değmeyin keyiflerine hepsi mutlu. Bir kaçı bize resimleri yolla diyor, ama nasıl olacak oda bilmiyor bizde  bilmiyoruz. Görünüyor ki işsizlik büyük,  herkes  boşta. İş var gel çalış  desen , çalışırlar mı bilmem..!
Çölün içinden yola devam, neredeyse beş yüz metre  ötesi gözükmüyor çöl tozundan. Maskesiz gezmemek lazım galiba.. Burada çöl tozu yaşamın bir parçası. Yani köşe bucak her taraf ,arabaların içi dışı  toz. Sonunda  Mingfeng şehrine geldik. Çölde bir otel .
Bu gün hafif çılgın bir gün olacak. Sabah 05.00 yoldayız, çölde güneşin doğuşunu seyredeceğiz. Gerçekten çok güzel, değişik etki veriyor. Bakıyorum, kimisi heyecanlı, kimisi dilek tutuyor  ya tutarsa diye, kimisi duyguları ile yüzleşiyor.. herkes durumu değerlendiriyor .. Kahvaltı müthiş çay dahil her şey var ,mekan Taklamakan çölü. Yetmedi,öğlen yemeği de çölde piknik usulü.Vay be uçsuz bucaksız derinlik sonsuzluk böyle bir şey demek ki..Kum tepelerine tırmanıyoruz,yuvarlanıyoruz, şarkılar, danslar. Velhasıl çocuklar gibi şendik..Taklamakan  çölünü baştan başa geçiyoruz, toplam 600 km. gideceğiz sonsuzluk duygusu ile. Lastik patlasa ,arıza olsa bize bizden başka fayda olmaz.Taklamakan çölü yaklaşık 330.000 km2.neredeyse Türkiye’nin yarısı gibi.. Adamlar çölün tam ortasından yol yapmışlar ve yol boyunca damlalıklı sulama boruları döşemişler. Yol kenarlarında yetiştirilen  çöl bitkileri, rüzgar ile gelen kumları tutsun yol kapanmasın diye. Şu Çinliler çılgın adamlar vesselâm ... Akşam Korla şehrine geldik. Bölgenin   ikinci  büyük  şehri.Buradan ayrılmadan
önce, İpek Yolu üzerinde önemli yerlerden biri ve şehrin ana girişi olan Demirkapı’ya geldik. Zamanında kervanlar, tüccarlar, gezginler ,din adamları hepsinin  şehre giriş yaptığı dar boğaz.En önemlisi Marco Polo da ilk defa Çin’e buradan giriş yapmış.Yüz yıllardan beri her şey aynı değişiklik yok. Hatta Marco Polo’nun ayak izleri bile.
Bu gün gezinin en önemli günlerinden biri bence, Uygur Türklerinin geçmişten beri yaşadığı Turfan şehrine geldik.Yaşı 35-40 ın üzerinde olanlar hatırlar. Çocukluğumuzda manavlar, satıcılar bağırırlardı, " abla turfandan bunlar, turfandaaan ", zamanından önce çıkan meyve sebze için. Ne olduğunu tam anlamazdık ama iyi bir şey diye düşünürdük. İşte o turfan , buradaki Turfan mış. Yazın hava sıcaklığının +55 dereceye,toprak üstü sıcaklığın +85 dereceye  kadar çıktığı, kışın da -15 dereceye kadar düştüğü  bir yer.  
Tanrı Dağlarından eriyen kar ve buz suları, yüzeye yakın yeraltı su havzalarında toplanıyor. Yerleşim bölgesi bu yeraltı su havzalarından kot farkı olarak 80-100 metre aşağıda. ( Deniz seviyesinden de  154 metre ) 2000 - 3000 yıl önce burada yaşayan kavimler, bu yer altı havzalarındaki suyu keşfetmişler ve kanallar ile   toplama göletlerine taşıyarak tarım yapma projesi geliştirmişler. Yerin üzerinden kuyu gibi delikler açarak belli bir derinliğe indikten sonra, su havzası ve suyun taşınacağı  istikametine doğru kanallar açmışlar. Bu kanal daha ileride açılan belli derinlikteki başka bir kuyu ile her iki istikamete doğru açılan kanallar ile tekrar birleştirilmiş ve bunlar tekrarlanarak açılan kanallar birbirine bağlanmış. Bu şekilde  kanallar birleştirilerek devam etmiş. Ancak önemli konu, kanalın nerede ve hangi derinlikten başlayacağı ve sonra açılan kuyunun hangi derinlikte olması gerektiği. Açılan kuyu derinlikleri ile bağlanan kanalların eğimi uygun ve devam ediyor olmalı ki su kendi doğal eğimiyle (cazibesiyle) aksın. Bu şekilde suyu toplama göletlerine taşımayı başarmışlar. Yani, yerin 80-100 metre altındaki suyu, yer altında açılan kanallar ile buradan da 70-80 metre daha düşük kod da olan yerleşim bölgesine yani yerin üzerine sıfır koduna çıkarmışlar. Bu ince ayar kilometrelerce devam etmiş. Yazması okuması kolay, o dönem de ciddi bir mühendislik harikası.  O dönem Milattan önceki dönem!! Kilometrelerce kanal kazacaksın yerin altından, hem de kendi yaptığın ilkel aletler ile , topraklarını dışarıya taşıyacaksın ve eğim de 80-100 metrede sıfır kodunu yakalayacaksın.. Vay be, bu nasıl iştir o dönemde.Anlatması bile kolay değil.. Günümüzden  yaklaşık 1500 yıl önce buraya yerleşen Uygur Türkleri de bunları kullanmış, yenilerini de açmış, günümüze kadar  da devam ettirmişler. Helal sana Uygurlu hemşerim. Bu kanallara Karez deniliyor.Bu gün halen binlercesi kullanılan bu karezlerin toplam uzunluğu 5000 km.. İşte bu sular ile yaptıkları tarım da büyük başarı elde etmişler. Çöl kumları ile beslenen verimli toprak, uygun klima, bol oksijen ve sulama ile bu bölgede mahsulün diğer bir çok bölgeye göre çok daha   erken olgunlaşmasını  ve bereketli olmasını sağlıyor. Burada her şey  yetişebilir. İşte bu mahsuller o dönemlerden beri dünyanın her tarafına gidiyor, hem de ilk çıkan ürün olarak.
Düşünüyorum da, bize eğitim süreçlerinde bir gün çölde kalırsan nasıl tahretlenirsin ( kıçını nasıl silersin su olmadan ), nasıl kumda teyemmüm (susuz abdest alma) edilir öğretilirdi. Bunları öğreneceğinize veya yanı sıra Türk Soyu Uygur Türkleri neler yapmış bu muhteşem mühendislik olayı anlatılsa yanlış mı olurmuş. Bre adam, yaşadığım coğrafyada  çöl mü var!!
Turfan'dan Urumçi şehrine  gidiyoruz , yolda eskilerden Emin Cami'yi ziyaretten sonra, bir yer altı müzesine geldik. Salonlardan birinde, bir tarafta son derece itina ile yerleştirilmiş döneme ait kahramanların, komutanların heykelleri var. Diğer tarafta ise bu ülkeye iyi niyetle gelmiş fakat buradaki tarihi eserleri yurt dışına kaçıran hırsızların heykelleri. Evet, açıklamada aynen ne için geldikleri ve neyi çaldıklarını anlatan levhalar var ve  hırsız olarak belirtiliyor,  bütün açık kimlikleri ile birlikte. Harika, ne güzel valla, böyle teşhir etmeli bu tip deyyusları herkese. 
 Geldik Urumçi'ye, şehir turu akşam güzel bir lokalde arkadaşlarımızın evlilik yıldönümünü kutladık.Urumçi, Sincan Uygur Özerk Bölgesi'nin baş kenti. Diğer yerlere göre daha modern gibi  yüksek binalar yollar iyi de trafik boktan.  Burası Orta Asya'nın eğitim, kültür, ticaret merkezi.Bu coğrafyada yollar burada kesişiyor. Bölgenin  yönetim merkezi.
İpek Yolu güzergahımızın  son noktası Dunhuang şehrine geldik. Burası da önemli merkezlerinden ve ipek yolu ana kavşaklarından biri. İpek yolu sadece ticaret yolu değil aynı zamanda kültür ve sanat yolu. Budizm de bu yolla buraya gelmiş ve Asya'ya yayılma da önemli noktalardan bir yer olmuş. Magoa    Mağaraları da 4. asırda bu amaç için yapılmaya başlanmış ve yıllarca devam etmiş. Dağın bir yüzeyinde, tamamen oyularak yapılan bine yakın odalar ve bunların içinde de buradaki toprak oyularak yapılmış Budizm mabetleri ve Buda heykelleri var., Unesco Dünya Mirası olmak için, tespit edilmiş olan altı kriterden birinin olması yeterlidir. Dünyada altı kriterin altısını da sağlayan sadece
Venedik şehri ve Dunhuang Magoa Mağaraları var. Bu açıdan çok önemli bir yer. Her bir oda ayrı bir sanat eseri gibi ve müthiş bir koruma var.
Dunhuang şehri Gobi Çölü’nün  tam ortasına kurulmuş bir vaha şehir. Bizde de çöl  alışkanlığı başladı ya ! bu sefer de çölde güneşi batıralım dedik, ver elini Gobi çölü. Vermedi elini,  yok öyle bedava, giriş paralı. Çinli abiler bu işi iyi tutturmuş. Son kalan çerez ve içkilerimiz ile çölde güneşe karşı... Gerçekten güzel ve yaşanası olay. Teşekkürler Tanrım sana..
Artık demir alma zamanı geldi bu  limandan,  dönüş başlıyor. Sincan Özerk Uygur Türk Bölgesinden  ayrılıyoruz , Pekin üzerinden  evimize gidiyor
Sincan Özerk Uygur Bölgesi; Kendi bayrağı altında Doğu Türkistan devleti olarak 1950 yılına kadar   varlığını sürdürmüş.Bu tarihten itibaren Çin'in burayı işgali ile Sincan Uygur Özerk Türk Bölgesi  olarak adlandırılan bölgede nüfusun % 48 si Uygur Türkleri,  % 30  Çinli (Han Çinlileri), kalan kısmı Özbek, Kırgız, Moğol  ve diğer etnik gruplar. Çin'de toplam 56 etnik grup mevcut.Bunlardan 47 farklı etnik gruptan insanlar burada yaşıyor. Ortak ve resmi lisan Çince . Bir sürü de farklı lisanlar var. Herkes farklı konuşuyor..Gözüken o ki, Uygurlar çoğunlukta olsalar da ekonomik ve siyasi hakimiyet Çinliler de.1999 yılında ki Urumçi deki yaşanan olayları sorduk,yaklaşık çoğu Uygurolan  yüzlerce  kişi ölmüş,  bir çok  kişi de hapis. Sebep; Uygurlulara göre Çinliler Müslümanlara karşı ve onları sevmiyorlar. Çinliler ise bir grup Uygur bağımsızlık için harekete geçti,  Çin hükümeti de  buna karşı burayı asker ile kontrol altına aldı diyor. Şu anda sessizlik ancak sanki  ateş halen kor gibi. Öncelikle  petrol  ve tarım en önemli sektör.  Çinliler büyük yatırım yapıyorlar, yollar, binalar , tesisler..Uygur özerk bölgesi ama.söz Çinlilerin. 
İpek Yolu gezisinde, Özbekistan/Taşken’ten  başlayarak Türkiye'ye kadar uzanan esas İpek yolu üzerinde Dunhuang’a kadar  yaklaşık  9000 km yol yaptık. Kolay olmayan, ancak değişik ve farklı bir seyahat. Çok sıcak günlerden , soğuk günlere geldik, çölleri, farklı kültürleri yaşadık farklı tarihi dönemleri gördük. Marco Polo'nun ayak izlerini takip ettik.  Birçok Unesco Dünya Mirası gördük. Evlerde konuk olduk, güzel insanlar ile Türkçe konuştuk. Türk soyları * ile tanıştık. Dop dolu günler, çok güzel ve keyifliydi.
*TÜRK SOYU;
Türkçe konuşan ülkelerin kurduğu kültür teşkilatıdır.2 si gözlemci12 si cumhuriyet olmak üzere toplam 14 daimi üyesi vardır.Bagımsız cumhuriyet ile yönetilen ülkeler: Türkiye,Azerbaycan,Kırgızistan,Özbekistan,Kazakistan,Türkmenistan’dır. Tataristan,Başkurtdistan, Altay Cumhuriyeti,Saka Cumhuriyeti (Yakutistan),  Hakasya Cumhuriyeti  (Hakas) ve Tuva Cumhuriyeti  ise Rusya sınırları içerisinde bulunan özerk Türk cumhuriyetleridir. Moldova Cumhuriyetinde yaşayan Gagavuz Türkleri ile Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinde yaşayan Türkler ise gözlemci üye statüsündedir. Uygur Türkleri, merkezi yönetim  olan Çin hükümetinin onayı olmadığı için gözlemci statüsü kazanamamıştır,
 
Sevgilerimle
 
Hayrettin Kağnıcı

 
Mayıs 2014
 


 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder