12 Temmuz 2014 Cumartesi

ÖZBEKİSTAN GEZİ NOTLARI


ÖZBEKISTAN


 Özbekistan'ın ikinci büyük şehri Semerkant, İpek yollarının en önemli kavşakların biri ve Timur'un  mezarının olduğu yer. Burada her şey Timur  adına, karısı Bibi Hatun adına, çocuklarının adına, akrabalarının adına yaptırılan camiler, külliyeler, anıtlar.  Eserlerin çoğu ölümünden sonra kaderine terk edilmiş veya yıkılmış. Bu gün bütün olarak ayakta  çok bir şey kalmamış. Bu kadar büyük komutan ölünce neden arkadan gelenler bunlara sahip çıkmamış aksine bazılarını yıkmışlar! .14. yüzyılda hükümdar olan Timur (Timurlenk veya Aksak Timur)) yaşam süresince    bölge ve kendi halkını korku ve zalimce  yönelmiş . Sonra gelenler de kendisini çok hatırlamak istemedikleri için eserlerine sahip çıkmamışlar  diye düşünüyorum. Semerkant'tan Timur'u  çıkarırsanız   geriye pek bir şey kalmaz. Ancak bütün eserlerinde gerçekten büyüklük ve muhteşemlik var. Özellikle Registan Meydanı bir çok sanat ve toplantı etkinliklerinin yapıldığı üç tarafı medrese olan  muhteşem bir meydan  . Bilinen büyük edebiyatçı  Alişir Nevai de burada yaşamış.  Leyla ile Mecnun, Ferhat ile Sirin ..gibi ünlü romanların yazarı.Uzun bir otobüs  yolculuğundan sonra Timur’un doğduğu yer Şehri Sabz’a  (yeşil şehir ) geldik. İlginç bir yer. Çevreyi ve  tarihi yerleri gördükten sonra Timur’un muhteşem saraylarından Aksaray’a geldik. Gerçekten muhteşemmiş, ancak geriye sarayın koca giriş duvarından başka bir şey kalmamış, yıkılmış. En önemlisi, sağ iken yaptırdığı  mezarı, öldükten sonra unutulmuş olmalı ki  Semerkant’a gömülmüş. Burada ki mezarı ise yıllar sonra tesadüfen bulunmuş.Timur’un bilinen en büyük heykelinin önünde poz poz resim çektirdikten sonra    geç saatlerde  Buhara şehrine geliyoruz

Buhara Ortaçağ döneminden tipik bir Orta Asya şehrinin bozulmamış örneği gibi. Baştan sona  medreseler, hanlar, hamamlar,  tarihi eseler ile dolu bir şehir. En büyük şaka da Nasrettin Hoca  heykeli ! Neden burada belli değil. Fıkra gibi, Özbekistan da  Nasrettin Hoca..hah hah ha....

Çoğunluğu çölde geçen uzun bir otobüs yolculuğundan sonra Ortaçağ da köle ticaretinin merkezi olan Hiva şehrine geldik. Hiva Ortaçağ döneminde İpek yolu üzerindeki en önemli kavşaklardan biri. Döneminin özelliklerini aynen muhafaza etmiş masal gibi bir şehir. En önemli dört Han'lık tan birinin merkezi ve Abu Reyhan El-Biruni (gök bilimci, doğa bilimci.. ) ve  Musa El- Harezmi ( gök bilimci, matematikçi) gibi bilim adamlarının yetiştiği çok güzel şehir.


Sabah Taşkent'ten Fergana vadisine gideceğiz, yollar  büyük araçlar için uygun olmadığından binek arabalar ile gidiyoruz. Fergana vadisi, Özbekistan, Kırgızistan ve Tacikistan'ı içine alan Orta Asya'nın en verimli en bereketli yeri. Özbek nüfusun üçte biri de burada yaşıyor. 1700 lü yılların başında  var olan ve aynı yüzyılın sonun da Rusların istilası ile kaybolan  büyük Kokand Han'lığı da burada yaşamış. Yolumuzun üzerinde, ekmek pazarına uğradık. Onlarca ekmek satan tezgahlar yan yana dizilmiş bir sürü farklı değişik ekmek satıyorlar.otlusu,tuzlusu, peynirlisi.soğanlısı ,çeşit çok hangisini istesem al.Satıcıların hepsi  hatun, süslenmişler satışın keyfini sürüyorlar.Fotoğraf çektirmeye de pek meraklılar hani.Çoğunun  ön dişleri sıra sıra  altın, bu herhalde statü belirliyor.En fazla altın dişi olan en makbul gibi.Elime bir kağıt tutuşturdu güzel kızlardan biri,  hey ne oluyor dedim  ama laf aramızda havalara da girdim  haa,, yürüyüşüm değişti, Hemen çaktırmadan rehbere gösterdim fısıltı halinde ne yazıyor diye.Adresini yazmış çektiğim resimleri istiyormuş. Tısss…Kokand ve Fergana şehirlerini şöyle bir dolaşıp mektep, medrese, cami, külliye,  saray ,müze gibi yerleri gördükten sonra otelimize geldik. Yolda bir sürü "dalyarak "gördük! !!....Hey hey bi dakka,.Şimdi siz, aaa ne kadar ayıp,  ne kadar kötü diye düşünüyorsunuz.!?..peki ne demek, manasını biliyor musunuz….devamını gör

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder